Abdullah Yadigar

Abdullah Yadigar

Öz Eleştiri

Nefis Muhasebesi; kişinin kendisini hesaba çekip sorgulaması, öz eleştiri yapması anlamına gelir. Bu öz eleştiri kişisel, kurumsal ve toplumsal manada yapılmalıdır.

Son günlerde bir modadır sürüp gidiyor. Özçekim (selfie) modası. Sosyal medyada kırıla gidiyor. Buda benim selfiem! İnsanlar beğen butonunu tıklayarak onlarca, yüzlerce destek veriyorlar.

Bakıyorsunuz paylaşılan özçekim’e! estetik hiçbir yönü yok. Fotoğraf sanatı bakımından ne çekim kurallarına uyulmuş, ne kadrajlama teknikleri, ne de temiz bir çekim var. Adeta bildiğiniz renkli fotokopi!

Güzel olan, estetik boyutu olan şeyler paylaşılır. Güzellikler diğer insanların beğenisine sunulur ve beğenilir. Sırf paylaşanın hatırı için bu kadar alkış toplayan şeyler, insanların estetik anlayışını törpüler.

Yıllardır olağan hale gelen bir başka modadır, sınır tanımıyor. Özgeçmiş hikâyesi. CV Dosyaları etkili ve yetkili kişilerin çekmecelerini işgal ediyor.

Hiç kimse kendisini, liyakatini gözden geçirmiyor. Acaba ben bu CV ‘yi hazırlıyorum ama talip olduğum makama layık mıyım, demiyor. O koltuğun hakkını verebilecek miyim diye kendisini sorgulamıyor.

Saten Kumaş Takım elbise, kravat ve plastik boyalı parlak bir ayakkabı makam-koltuk doldurmaya yetmiyor. Liyakat ve ehliyet’in yanında, beşeri münasebet ve sosyal ilişki becerisi gerekir.

Eskiden Ankara’nın bürokratları, bakan ve parlamenterleri özel olarak Beyoğlu Tarlabaşındaki Konyalı Sayacı Ustalarına ayak ölçülerini verir, deri ayakkabılar yaptırıp giyerlerdi. Şimdi bu tür deri ayakkabıları göremiyoruz. Hep görüntüyü kurtarmaya yönelik giyim-kuşam bile.

Referans olan açısından da aynı şey söz konusudur. Kişinin el öpüp divan duruşu çok zaman kâfi geliyor. Hele birkaç kanaldan da destek atışı aldı mı tamam! Minareyi çalan kılıfını hazırlar misali her şey öncesinden ayarlanmıştır.

Kadim kültürümüzde var olan ‘’Görev alınmaz (ehil olana) verilir’’ düsturu, tarihin raflarına kaldırıldı. Elbette istisnalar vardır ama var olan bir gerçeği de görmezlikten gelemeyiz. Bu durum elbette yeni bir şey değil, yılardır süregelen vakıadır.

Kurumlarda ve Sivil Toplum Kuruluşlarında gençleştirme hareketi yaygınlaşıyor. Tabiî ki gençlere yer verilecek, onlarda geleceğin yetişkini olmak için bir takım süreçlerden geçecek. Fakat birikimli, yetişkin insan faktörünü de bir kenara atmamak lazım.

Kurumlar gençlerin enerjisi, yetişkinlerin tecrübe ve birikimi ile birleşirse en verimli hizmetleri üretirler. Sırf gençleştireceğim düşüncesiyle kurumların hafızasının sıfırlanması da son derece sakıncalıdır.

Bu günlerde ülke genelinde il Milli Eğitim Müdürlüklerinde ‘’müdürlük mülakatları’’ yapılmaktadır. Komisyonlar ne soruyor bilmiyorum. Bana göre ‘’Adabı muaşeret kuralları’’, ‘’Sosyal ilişkiler’’ ve ‘’Protokol kuralları’’ mutlaka sorulmalıdır.

Müdür olacak kişilerin öncelikle ‘’ben, ben’’ duygusundan sıyrılmaları lazım. Bu mesleğin içinde bulunanlar, benlik duygusunun pek çok idarecimizi nasıl sardığını çok iyi bilirler. Bu durum eski görevlilerde de, yeni başlayan yöneticilerde de görülebilmektedir. Yazımı uzatmamak için pek çok örneklendirmelerim olmasına rağmen yazmıyorum.

Temennimiz odur ki; bu süreçte ehil olanlara yol verilerek tamamlanır. Bekri Mustafalar aradan sıyrılıp çıkmazlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KATMAK İÇİN TIKLAYIN