ABD’nin en kuvvetli Yahudi kuruluşlarından Hakaretle Mücadele İttifakı (ADL-Anti-Defamation League) Başkanı Foxman, 18 Temmuz 2014’de Erdoğan’a yazdıkları mektupta, “Türkiye’deki Yahudi cemaatine yönelik atmosferin gittikçe düşmanlaşmasından endişe etmekteyiz. Bunda sizin İsrail liderlerini Hitler’e benzetmeniz ve İsrail’in sistemik soykırım uyguladığını söylemenizin de etkisi olduğu kanısındayız” diyor ve sözü Akit yazarı Faruk Köse’nin Hahambaşına hitaben kaleme aldığı yazısına getirerek, bundan şikayet ediyordu.
Yahudi Cemaati’nin Erdoğan’a şikayet ettiği Akit’teki yazının sahibi Faruk Köse ve yazının başlığı
“Hahambaşına Çağrı”.
Akit yazarı katil İsrail’in Gazze’de Müslümanları katletmesine tepki gösterdiği yazısında, Hahambaşı Rav İsak Haleva’ya çağrıda bulunarak şöyle diyordu:
“Hemen, hiç geciktirmeden, açık ve net ifadelerle, Türkiye’de yaşayan yahudiler adına bir açıklama yapmalısınız. Bu açıklamada, İsrail’in Gazze’de yaptığı soykırımı, katliamı, operasyonu; çocukların öldürülmesini; camilerin, hastanelerin, okulların, sivil yerleşim yerlerinin bombalanmasını “doğru bulmadığınız”ı, “bunun insani olmadığı”nı, “İsrail’in operasyonuyla duygusal bir bağınızın bulunmadığı”nı, “tasvip etmediğiniz”i, kınadığınızı açıklayın.
Bunu yapmanız, bu ülkede 5 asırdan fazla bir süredir güven içinde yaşamış olmanızın da bir gereğidir. Takdir edersiniz ki bu “güven içinde yaşayış”ın devamı bakımından, İsrail’in katliamlarının oluşturacağı travma ile bu ülkenin müslüman halkının, “antisemitik duygular”a kapılmaması ve yahudi cemaatine karşı “toplumsal öfke” duymaması çok önemlidir. Zira toplumsal öfkede adalet yoktur. Toplumsal öfkenin aklı yoktur. Toplumsal öfkenin vicdanı yoktur. Toplumsal öfkenin freni de yoktur; nereye kadar varacağı, nerede duracağı bilinmez.
Bu yüzden, İsrail’in operasyonlarını kabul etmediğinize dair ülkemizde yaşayan yahudi cemaati adına yapacağınız açıklama, 5 asırdır barış içinde yaşayan müslümanlarla yahudiler arasındaki “muhtemel” düşmanlığı önleyecek önemli bir etken/adım olacaktır.
Yahudilere karşı birikecek ve taşacak “toplumsal öfke”nin, 6-7 Eylül 1955’te Rum vatandaşlara karşı girişilen “akıl tutulması”na benzer bir sonuca varmasından endişe ediyorum.”
