Abdullah Yadigar

Abdullah Yadigar

Dertlerim Şubat'ta başlar!

Halk dilinde ‘’Dertlerim gece başlar, gözümde dinmez yaşlar’’ diye başlayan bir söylem vardır. Ama bu ülkede dertleri şubatta başlayan, 28 Şubat mağduru, gözü yaşlı bir grup insanlarımız var.

28 Şubat, kimilerine göre; belirli günler ve haftalar gibi sıradanlaşmış bir gün gibi algılanıyor. Çare üretmek yerine sene-i devriyelerinde üzüntüler, pansuman sözlerle geçiştiriliyor.

Böyle durumlarda Merhum Nasreddin Hocamızın ‘’Sen hiç damdan düştün mü? Bana damdan düşen gelsin!’’ vecizesi akla geliyor.

Malum, bir kış günü sabaha kadar yağan kar, yeri damı düz eder. Nasrettin Hoca Kar küreğini alıp bir an önce karı temizlemek için dama çıkar. O anda dengesini kaybedip damdan aşağıya düşer. 
Nasrettin Hoca´nın feryadına toplanan konu-komşu, hısım-akraba, ‘’aman nasıl olmuş, ayağı mı kolu mu kırılmış, doktora götürelim, kırıkçı çağıralım’’ derken, Nasreddin Hoca: ‘’Siz hiç damdan düştünüz mü? Bana damdan düşen birini getirin’’ der.

Bazı insanlar, bir başkasının acısını paylaşmak için ne kadar çırpınırsa çırpınsın, o acıyı yaşayanlar kadar bilemezler. 

28 Şubat 1997’nin 25. Yıldönümü. Her yıldönümünde neler söyleniyor? Geçmişte yaşanan hangi acılar hatırlatılıyor?

28 Şubat denilince derneklerin, vakıfların, pek çok market-bakkal ve işyerlerini irticacı damgasıyla yaftalayarak engelledikleri günleri hatırlıyorum.

28 Şubat denilince ardı arkası kesilmeyen meşhur ‘’Brifingleri’’, koca-koca insanların brifing almak için koşa-koşa salonları doldurdukları günleri hatırlıyorum. 

28 Şubat denilince; Üniversitelerin pek çoğunun kışlaya döndüğü, bir kısım öğretim üyelerinin fişlenip ya sürgüne gönderildiği veya istifaya zorlandığı dönemleri hatırlıyorum. 

28 Şubat denilince; Üniversitelerde kurulan ikna odalarını, binlerce kız öğrencinin okulundan edildiği, yüzlerce bayan memurelerin işlerinden edilip hayatlarının karartıldığı günleri hatırlıyorum.

28 Şubat denilince; Sözde Sivil Toplum Örgütü tabelası altında, 28 Şubat sürecinin infaz elemanlarına başörtülü çalışan öğretmen ve memurları ihbar eden, muhbir kuruluşları hatırlıyorum.

28 Şubat denilince; Bu ihbarlardan birinde sınıfta ders yapan bir bayan öğretmeni yedi tane müfettiş’ in baskın yapıp (avını yakalamış bir avcı gibi) öğrenciler huzurunda öğretmene ve okul müdürüne yaptıkları hakaretleri hatırlıyorum.

 28 Şubat denilince on, on beş yıllık öğretmen iken başörtüsü taktığı  gerekçesiyle görevinden alınan, birde adliyelerde ceza davaları açılıp mahkeme huzuruna çıkarılan ve Mahkeme Hâkimi tarafından ‘’Başörtülü mahkeme salonuna giremezsiniz’’ diyerek mahkemeden kovulan bayan öğretmenleri hatırlıyorum. 

Senelerce Milli Eğitimde sorun olmadan öğretmenlik yapmış, 28 Şubat sürecinden sonra sakıncalı konuma getirilip mesleğinden atılan öğretmenleri, devlet memuru bayanları  hatırlıyorum.
O günlerde muhakkik olarak görevlendirilip bu görevlerini sadakatle! yerine getiren; şube müdürlerini hatırlıyorum.

Evet, eksiği var fazlası yok. Bunların hepsi doğrudur. Ama bir başka gerçek daha var.
Milletimize yaşatılan o kara günler geçeli 25 yıl oldu. 28 Şubat sürecinde sert esen Kara Yelin soğukluğunu hala ciğerlerinde hisseden bir grup var ki; Başörtü mağdurları. Şubat ayında düşen cemreler bile onlara hiç etki etmedi!

28 Şubat sürecinde, 2000-2001 yıllarında başörtülü oldukları gerekçesiyle görevden ihraç edilen öğretmenler;  2006 da çıkarılan sicil affı ile ‘’sadece affedildiniz geriye dönük hiç bir hak talep edemezsiniz diyen 5525 sayılı kanunla’’  affedildiler(!) Tazminatları dahil bir çok özlük haklarını alamadılar. 

28 Şubat Mağdurları iade-i itibar istiyorlar. Şimdiye kadar hep bireysel olarak ulaşabildikleri Milletvekili, Bakan, Bürokrat ve siyasetçilere içlerini döktüler fakat sonuç alamadılar.

‘’28 Şubat zihniyetinin tarihin çöp sepetinde gerçek anlamda yerini alması sadece faillerinin mahkûm edilmesiyle değil mağduriyetlerin telafisi, zararlarının tazminiyle mümkün olabilir. 28 Şubat’ın bin yıl süreceği iddiasında bulunanların heveslerini kursaklarında bırakan millet iradesi ve inancı; mağdurların hukukunu koruyan, haklarını sağlayan, zararlarını karşılayan iradeyi de kayda ve hayata geçirecektir. Bu iradenin tesisi ve teşkilinde yetkili ve ilgili herkesi sorumluluk almaya çağırıyoruz.’’ 

28 Şubat’ın soğuk günlerinde terini silen (Savunan Adam) merhum Prof. Dr. Necmeddin Erbakan hocamızı vefatının sene-i devriyesinde rahmetle anıyorum. 

28 Şubat sürecinde; Başörtüsü zulmü gören tüm mağdurlar; iade-i itibarlarının (Özlük haklarının) verilmesini Devlet büyüklerimizden arz ve talep etmektedirler. Dileriz haklı talepleri başka Şubat’a ertelenmez.
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KATMAK İÇİN TIKLAYIN