Duygu Batu kimdir? Kaç yaşında? Nereli? Duygu Batu annesi cinayeti

Duygu Batu kimdir? Kaç yaşında? Nereli? soruları gazeteci Yılmaz Özdil'in Duygu Batu'nun annesinin öldürülmesi olayını köşe yazısına taşımasının ardından merak edildi. İşte detaylar...

Duygu Batu kimdir? Kaç yaşında? Nereli? Duygu Batu annesi cinayeti

Sözcü Gazetesi yazarı Yılmaz Özdil bir köşe yazısı kaleme aldı. Özdil, sözleşmenin gerekliliğini yazar Duygu Batu'nun annesinin babası tarafından bıçaklanarak öldürülmesi olayını örnek göstererek anlattı. Bu kapsamda Duygu Batu kimdir? Kaç yaşında? Nereli? Duygu Batu annesi cinayeti konuları araştırılıyor. İşte detaylar...

DUYGU BATU KİMDİR? NERELİ ? KAÇ YAŞINDA?

Duygu Batu, 25 Mart 1995 tarihinde İstanbul'da dünyaya geldi. Şu anda 26 yaşında olan Duygu Batu,  Beyoğlu Ayşe Ege Anadolu Kız Meslek Lisesindeki eğitimini tamamladıktan sonra Işık Üniversitesi Odyometri Bölümünü kazandı. Batu, buradaki eğitimini tamamladıktan sonra mezun oldu. Yazar ve odyometris olan Duygu Batu,  şu an bir özel hastanede odyometrist olarak çalışıyor. Evli olan Duygu Batu, 1 çocuk sahibidir. 

Öte yandan Kim Milyoner Olmak İster yarışmasında da yarışmıştır.

Duygu Batu kimdi? Kaç yaşında? Nereli? Duygu Batu annesi cinayeti

ESERLERİ

Batı Avrupa Bölgesi şiir ikinciliği ödülünü kazandı.

“Halata Bağlı Gemi” adlı öyküsüyle Türkiye çapında mansiyon ödülünün sahibi oldu.

“Siyam Balığının Kötü Çocuğu” adlı öyküsüyle Türkiye üçüncülüğünü almayı başardı.

“2023’te Türkiye” adlı yazısıyla Türkiye çapında mansiyon ödülünü kazandı.

Beyoğlu ilçesi şiir okuma yarışmasında ikincilik ödülü kazandı

Ayrıca “Penguen” adlı yazısı Bulgaristan’da yayımlandı.

"Hoşça Kal Anne" ve "İçimdeki Epilepsi" kitaplarını kaleme almıştır. 

Duygu Batu kimdir? Kaç yaşında? Nereli? Duygu Batu annesi cinayeti

ANNESİ ERKEK ŞİDDETİNİN KURBANI OLDU

Duygu Batu hayatının en zor günlerini 18 yaşındayken yaşadı. 18 yaşına basmasına 3 gün kala, babası annesini 7 yerinden bıçakladı. Batı bu olaya rağmen  üniversite sınavına girdi. Annesi 27 günlük yaşam mücadelesini kaybetti. Babası da tutuklanarak ceza evine gönderildi.

Batu bu olayı, Katarsis isimli programda söyledi. Öte yandan yaşadıklarını Hoşça Kal Anne isimli kitabında kaleme almıştır.

YILMAZ ÖZDİL'İN KÖŞE YAZISI

Yılmaz Özdil, Duygu Batu'nun annesinin öldürülmesi olayını köşe yazısında şu sözlerle anlatmıştır:

“Hatırladığım kadarıyla, ben dört beş yaşındayken bile annemle babam çok kavga ederdi.

Babamın annemi tokatladığını, saçlarından tutarak balkona doğru çeke çeke götürdüğünü hâlâ silip atamıyorum.

Çocukken en büyük korkum oyuncağımı kaybetmek filan değildi.

Babamın annemi balkondan atmasından korkardım.

Ama, klasik Türkiye gerçeği işte, çok geçmeden barışırlardı.

Her bayram öncesi yeni giysilerimi giymeyi heyecanla beklerdim, bayram sabahı gelip çattığında heyecanla giyinirdim.

Ama, evde öylece otururduk.

Çoğu zaman annemle babam küs olurlardı.

Çocukluğumu ağırlaştırılmış müebbetle hapsetmişlerdi.

İyi hal indirimi yoktu.

Hafifletici sebep yoktu.

Temyiz hakkım yoktu.

Ölü bir çocukluk vermişlerdi bana.

Bir çocuğun annesi babası kavga ettiğinde, o ev cehennem oluyor.

Hangi çocuk annesi babası boşansın ister ki?

Size tuhaf gelecek ama, ben istiyordum.

Keşke boşansalardı.

 

Ve, o kara günüm…

Üniversite sınavıma iki gün vardı.

Arkadaşlarımla türbe ziyaretleri yaptık, dua ettik, biraz gezip dolaşıp sohbet ettik, eve dönüyordum, cuma günüydü, otobüs kalabalıktı, trafik yoğundu.

Telefonum çalmaya başladı.

Arayan annemdi.

Yani, telefonumun ekranında öyle yazıyordu.

“Alo anneciğim?” diye açtım.

Arayan annem değildi.

Acil tıp teknisyeniydi!

“Anneniz ağır yaralı, baba tarafından kimseye haber vermeyin, anne tarafından birilerine söyleyin ve hemen buraya gelin” dedi.

Hastaneye çağırıyorlardı.

Neler olduğunu kavramaya çalışırken, ağlıyor ve titriyordum.

Otobüsteki insanlar su verip sakinleştirmeye çalışıyorlardı.

“Otobüsten inip koşşam yetişir miyim acaba” diye düşünüyordum.

Bir telefon daha geldi.

Arayan babamdı.

“Sen ne yaptın!” diye bağırdım.

“Eve gelme” dedi.

“Anneme gideceğim” dedim.

“Gitmeyeceksin” diye bağırdı.

O an benim için ölen aslında, babamdı.

Hastaneye gittim, abim oradaydı.

Sımsıkı sarıldık.

Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.

“Öldü mü?” diye sordum.

“Ölmedi” dedi.

 

Annem yedi kez bıçaklanmıştı.

Kalbine denk gelmişti.

Ciğerleri parçalanmıştı.

Tıpkı annem gibi can çekişiyordum, beklerken.

Onsekiz yaşında olmama üç gün vardı.

Büyümenin en acı halini yaşadım o gece.

 

Güneş doğdu.

“Umut var” dedim kendi kendime.

Üniversite sınavına girmeli miydim?

Vazgeçmedim.

Girdim sınava.

Gözlerimin önünde annemin hayali…

Yapabildiğim kadar çözdüm soruları.

Hastaneye koştum.

 

Ertesi gün annemi görmeme izin verdiler, önlük ve eldiven giydirdiler bana, odasına girdim, tanıyamadım!

Vücudu şişmişti.

Çıplaktı ve makinelere bağlıydı.

“Anneciğim ben geldim” dedim.

Duymadı bile, anlamadı.

Gözlerinden yaşlar akıyordu.

Doktor, bilinçdışı dedi.

Acaba gercekten beni duymuyor muydu?

 

30 gün geçti böyle.

Safrakesesini aldılar.

Böbrekleri iflas etti.

 

23 Nisan…

“Yadigar Batu'nun yakınları danışmaya!”

Anonsu duyunca abim koştu hemen.

Annemi kaybetmiştik.

Çocuk Bayramı'ydı!

 

Kendimi bir anda yerde buldum.

Çığlık çığlığa.”

Duygu Batu'nun kitabından aldım bu satırları.

Evet…

Babası tarafından annesi öldürülen bir kız çocuğu o.

Yaşadıklarının kitabını yazdı.

“Hoşçakal Anne”

Sonra bir kitap daha yazdı.

“Babası Yarası Olanlar”

Babası hapiste.

Annesi toprak altında.

Duygu “altı ay kendimi bile hatırlayamadım” diyor.

İstanbul Sözleşmesi, sadece lezbiyen biseksüel meselesi filan değildir.

Kadın-erkek, ölen-öldüren meselesi bile değildir.

Bence asıl, geride kalan meselesidir.

Kadına şiddeti çocukluğundan itibaren gözünün önünde yaşayan, ömrü boyunca iliklerine kadar hisseden ve Duygu'ları paramparça halde geriye kalanlar meselesidir.

Toplumsal cinsiyet eşitliğinin hayati önemine kafanız basmıyor.

Duygu'ların hatırına susun bari."
 

8
0
4
28
0
0
6
👍
👎
😍
😥
😱
😂
😡