İlim merkezi olarak camiler

Kuran-ı Kerim, Zumer Sûresinin 9. ayetinde "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" ifadesiyle genel anlamda bilginin insan için en önemli değerlerden biri olduğunu vurgular. Bilgi, insan zihninde yer eden teorinin ötesinde manayı anlama ve hikmeti kavrama kabiliyetidir. Bu nedenledir ki, bizim kültürümüzde bilgi, özel olarak "Marifetullah" (Allah'ı Tanımak) karşılığında ele alınmıştır. Eşyanın hakikatini, insanın neden yaratıldığını, dünya ve ahiretle olan ilişkisini Yüce Yaratıcıyı dikkate almadan izah etmeye çalışan her türlü bilgi anlamsızdır, beyhude bir arayıştır.

Risalet görevine mazhar olan Hz. Peygamber (s.a.v)'e gelen ilk ayetlerin "Rabbinin adıyla oku" (Alak:1) ifadesiyle başlaması bilginin asıl maksadının Allah'ı tanımak olduğuna işaret eder. İnsanların eşsiz ve tek olan Allah'a inanarak yaratılış gayesine uygun bir hayat yaşamaları için, verilen bu görevi en iyi bir şekilde yerine getiren Rasûl-ü Ekrem (a.s) özellikle Medine'ye hicretten sonra Mescid-i Nebevinin inşasına öncülük etmiştir. Pek çok fonksiyonunun yanı sıra bu mescid, Müslümanlar için bir ilim merkezi olarak çok aktif bir rol üstlenmiştir. Bizzat Rasûlullah'ın rahle-i tesrisatında bulunan ilk ve en önemli hafızların, müfessirlerin, muhaddislerin ve fakihlerin hemen tamamı burada yetişmiş ve 15 asırlık İslam medeniyetinin en köklü kaynakları olmuştur. Bu yönüyle bakıldığında cami ve ilim, Müslümanların hayatında esas itibariyle etle tırnak ilişkisi gibi birbirinden ayrılması mümkün olmayan değerlerdir.

Camilerin sadece ibadet mekanları olmayıp, en sağlıklı bilgilerin nesilden nesile aktarıldığı ilim merkezleri olarak sosyal hayatın tam merkezinde yer aldığı dönemlerde Müslümanlar gerçekten örnek medeniyetler kurmuşlardır. Ancak tarihi süreçte birbirinden ayrıldığı için gücünü ve etkisini kaybeden ümmet, cami ve ilim arasında da ciddi bir ayrılık ve kopuş yaşamış ve doğru bilginin kaynağı olarak camiyi devre dışı bırakınca bu kutlu mekanlar, namazdan namaza açılıp kapanan statik yapılara dönüşmüştür. Günümüzde sosyal hayatın en önemli problemlerinden biri haline gelen ve "dini" olarak tanımlanan muhtelif yapılanmaların hem camilerden hem de köklü ilim geleneğimizden kopmalarıyla birlikte, şahısların kutsallaştırıldığı hastalıklı bir din anlayışı karşımıza çıkmıştır. Dini tedrisatın mevcut kurumları olarak İlahiyat Fakülteleri ve İmam-Hatip Okullarının yanı sıra, muhtelif eksiklerine rağmen hâlâ en sağlıklı dini bilginin camilerimizde verildiğini söylemek mübalağa olmayacaktır. Bunun çok daha etkili ve ideal sonuçlarına ulaşmak için: Yaygın eğitimin vazgeçilmez mekanları olarak camilerimizin yeniden ilim merkezleri hüviyetine kavuşması için toplumsal bir zihni dönüşüme ve iradeye sahip olmak gerekmektedir.

Bu kutlu mekanlarda rehberlik yapan meslektaşlarımızın yetkinlik ve yeterliliklerinin gelişmesi için gerekli maddi-manevi destek ve motivasyon sağlanmalıdır. Yukarıdaki maddelerin gerçekleşmesi için, her bir Müslüman camiye ve cami merkezli doğru bilgiye gereken değeri vermelidir. Çünkü "ma'rifet iltifata tâbidir." Buna mukabil camiye alternatif olarak ortaya çıkan arızalı yapılanmalara asla iltifat etmemelidir.

Camilerimizin toplumsal hayatımızdaki anlamına vurgu yapmak üzere 34 yıl önce belirlenen 1-7 Ekim günleri her yıl "Camiler ve Din Görevlileri Haftası" olarak ele alınmıştır. 2020 yılında da Ekim ayının ilk haftası "Cami ve İlim" ana başlığı ile değerlendirilecektir.

Camilerimizin ve cemaatimizin yeniden doğru bilgiye kavuşması, bütün iman sahiplerini bir araya getiren mekanlar olarak bizleri şirkten, küfürden, tefrikadan, cehaletten ve her türlü kötülükten korunabileceğimiz en güvenli limanlar olarak yeniden hayatımızın merkezinde yer alması için Yüce Mevla'ya niyaz eder, hangi kademede olursa olsun, bu müstesna yerlerde hizmet eden bütün meslektaşlarımızın vefat edenlerine rahmet ve mağfiret, halen görevde olanlarına sağlık, afiyet ve hayırlı muvaffakiyetler temenni ederim.

Selam ve dua ile...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KATMAK İÇİN TIKLAYIN