Kaygılanmalı mıyız?

Her insanın kaygısı vardır. “kaygı” öyle üstesinden gelinmeyecek imkânsız bir durumla karşı karşıya kalınan bir durumun kavramsallaştırılması değildir. Eğer olmayacağına kati olarak inansaydık kaygı duymazdık. Yine deolmayacak deyip boş vermezdik. Karar aşamasında olmayacak dediğimiz şeyin olmamasından doğacak şeylerin karşımıza çıkaracağı seçeneklerin kaygısını yaşarız. Yine debu seçeneklerden biri ile karşılaştığımızda kaygımız bitmeyecektir. Bu aşamadan sonra tercih ettiğimiz/karar verdiğimiz şeyin neticesinde ortaya çıkacak olumlu veya olumsuz olayın vereceği psikolojik durumumuzu etkileyen yeni bir kaygımız başlayacak: sonrasında ne olacak, ya ondan sonra ve ondan da sonra… Liste uzayıp gidiyor. Her açılan kapı bir önceki kaygı verici durumun üstüne çıkıp yeni bir kaygıya kapı aralamaktadır.

Çölün ortasında bir yerde olan kişi için tüm yönlerin aynı olduğu varsayılan bir ortamda. Kişinin nereye gideceğine dair bir pusulası olmadığından karar vermek için bir kaygı durumu yaşayacaktır. Etrafında 360 derece dönüşle rastgelebir noktadanhareket etmeye karar verecek. Bu süreçten sonrasını düşünme o kişiyi kaygılandırır. Karar vermek zordur. Çünkü her karar bir sorumluluk ve sonucun ne olacağına dair yapılan bir düşünüş aşamasıdır.  Nihayetinde uzun süren kaygıdan sonra bir yöne gitmeye karar verecek. Bu seçimden sonra harekete geçecektir. Karşılaşılacak ihtimaller çoktur.Susuzluğunu gidermek için bir kuyu veya nehir, çölden kurtulmasını sağlayacak bir yaşam alanı bulma arzusu. Veyahut uzun süren yürüyüşüne rağmen uçsuz bucaksız uzayıp giden çölde hiçbir şey de bulamayacaktır.Bu durumda kişi kaygı duyacaktır. Bu yol biter mi, bir su kuyusu bulacak mı, bir yaşam alanı bulabilecek mi? Bu kaygıları uzayıp gider.

 Hadi bir tane yaşanmış olaydan bahsedelim. Genel hatları ve isimsiz olarak…

Evlenmek isteyen kişinin durumuna bakalım demek istediğimizi anlamlı kılmak için.

25 yaşına gelmiş bir bay/bayanın iş sahibi olmuş. Bu kişi evlenme çağına gelmiştir.  Evlenmesi için mahalle baskısına maruz kalacaktır artık. Gerek annesi, aile yakınları ve arkadaş çevresi tarafından en nihayetinde de kendi içinden gelen talebinin de etkisiyle evlenmeyi arzulayacak ve düşünecektir. Yuva kurma. Çocuk sahibi olmak. Neslin devamını sağlama gibi etkenlerle hayatına yön verme yoluna gidecektir. Ama kimle evlenecektir. Nasıl biriyle evlenecektir. Bu kaygılar evleneceği kişiyi belirlemede karar vermesinde zorluklar yaşatacaktır. Nihayetinde hayat boyu birlikte yaşayacağı kişiyi seçecektir. Birçok seçenekten sonra biriyle evlenmeyi kararlaştıracaktır. Bu nihai karar evlenilecek kişiyi seçmekle bitmemiştir. Devam etmektedir. Evlilik süreci söz, nişan ve düğün… Sonrasında uyumlu bir yaşam, çocuk sahibi olma ve çocukların sorunları sıkıntılarının verdiği kaygılar…

“Kaygı” neydi, bilgimizi bir gözden geçirecek olursak, kişinin dış dünyasından veya iç dünyasından gelen bir uyaranla karşılaştığında yaşadığı, bedensel, duygusal ve zihinsel tepkilerdir. Bir başka deyişle kişinin karşılaştığı durum ve olaylar karşısında duyduğu ve engellemekte zorluk çektiği aşırı endişe veuyarılmışlık hali.

Bizim uyarılmamız gerekir. Haliyle kaygı gereklidir. Yoksa karşılaştığımız şeyin mahiyetine varamayız. Karşılaştığımız şeyin başımıza getireceği neticeleri göremeyiz, görme gereği duymayız.

“Göz odur ki dağın arkasını göre, akıl odur ki başa geleceği bile.” Bu bilme kaygı ile gerçekleşecektir. Yaşam vurdumduymaz insanları bir şekilde kaygılı olmaya zorlayacaktır. Ya başına bir ya da birden fazla musibet getirerek, umursamaz, aldırmaz, aldırışsız, duygusuz, duvar yüzlü kişiyi kendine getirecektir. Bu kendine gelişle kaygılı insana dönüşecek. Davranışların akıbetini düşünerek hareket etmesini sağlayacaktır.

Kaygılanmalıyız, çünkü kaygı varsa kaygılanılacak şeyin üstesinden geleceğimizin demektir. Bir şeyingerçekleşmeyeceğine olan inancımız da varsa kaygımız da olmayacaktır zaten.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KATMAK İÇİN TIKLAYIN