Abdullah Yadigar

Abdullah Yadigar

Nasreddin Hocayı Anlamak

Her sene 5-10 Temmuz da Konya’nın Akşehir İlçesinde ‘’Nasreddin Hoca Anma ve Mizah Günleri’’ adı altında festival düzenlenmektedir.

Bu sene 56. sı düzenlenen anma günlerini temsili Nasreddin Hoca Hasan Kaçan Akşehir Gölü’ne balık yavrusu ve yoğurt mayalayarak başlattı.

Bu tür programlar geleneksel hale gelmiş olup devam etmektedir. Ancak, Nasreddin Hoca’yı anmanın yanında anlamak gerekir.

Nasreddin Hoca her şeyden önce Âlim, Fazıl, Mürebbi, Sûfi, Mutasavvıf, Muvahhid, Mütehallık bir kişidir. 

Hoca, ilk bilgilerini babası Abdullah Efendi den almıştır. Yani babası aynı zamanda ilk hocasıdır. Eğitimini Sivrihisar’daki medreselerde sürdürmüştür.

Nasreddin Hoca, daha sonra Konya medreselerinde, ardından Akşehir’de eğitim almıştır. Hoca, devrin ünlü bilginlerinden olan Hoca Ahmed Fakih, Seyyid Mahmud Hayrani ve devrin diğer Âlimlerden dersler almıştır.

Hoca, İmamlık, Vaizlik, Müderrislik ve Kadılık görevlerinde bulunmuştur. Rızkını temin etmek amacıyla pazarcılık, çiftçilik ve bahçıvanlık yaptığı da rivayet edilir.

Nasreddin Hoca'ya mal edilen fıkraların bazılarının ahlak dışı olduğu görülür. Zira Kuran’a, Sünnet’e, Ahlak’a mugayir bir sözü-tavır’ı, Nasreddin Hocadan beklemek o’nu tanımamak demektir.

Müslüman Türk halkının, başta dini inancı olmak üzere ahlak anlayışı, gelenek ve görenekleriyle bağdaşmayan bu tür fıkraların Nasreddin Hoca’ya ait olmadığı, sonradan hocaya mal edildiği bir gerçektir.

1970’li-80’li yıllarda Konya Yüksek İslam Enstitüsünde Öğretim üyeliği yapan ve benimde farsça derslerime giren,  Arif Etik (rahmetli) hocamızdan işitmiştim. Derdi ki; ‘’Nasreddin Hocaya atfen âhali arasında dolaşan pek çok fıkra uydurmadır. Hocadan Şeriat’a mugâyir bir söz sadır olamaz. Nasreddin Hocanın eşeğe ters bindiği de vaki değildir.’’ Arif Hocamız Mevlâna’nın Mesnevisinin tamamını ezbere bilen, ayaklı kütüphane idi.

Hoca sözleriyle, fıkralarıyla hem güldüren hem de eğiten bir muallimdir. Fıkraları yıkıcı değil yapıcıdır. İyi niyet timsalidir. Bu özelliklerinden dolayı asırlardır sevgisi geniş halk kitleleri tarafından yaşatıla gelmiştir. Böyle bir manevi değere sahip olmak, Akşehir halkı için büyük bir nimettir.

Nasreddin Hoca fıkralarının toplum tarafından kabul görmesinin en önemli sebepleri; eleştiri oklarını genellikle ev, sokak, aile, iş hayatı, din, yargı sistemi, ekonomi, otorite gibi hayatın her alanını ilgilendiren konulara yöneltmiş olmasıdır.

Nasreddin Hocayı hep fıkraları ile tanıdık. Hâlbuki onun Sûfi yönü hiç gündeme gelmez. Bir gün Hocaya çevresindekiler şöyle derler;

-‘’Hocam ne olur bir keramet gösterseniz? ’’Hoca, 5-10 metre ilerideki ağaca dikkatlice bakar ve şöyle seslenir;

-‘’Ey ağaç bana doğru gel. ’’ Herkes pür dikkat ağaca bakar. Ağaç kıpırdamaz bile yerinden. Hoca bir hamle yapar, ağacın yanına gider. Yanındakiler derler ki;

-‘’Hocam bu ne hal?’’ Hoca gayet rahat bir vaziyette şöyle der; -‘’Bizde ben’lik, gurur yoktur. O bize gelmezse, biz o’na gideriz.’’ Böylece, ‘’gerçek kerametin Kur’an ve Sünnet’e ıttıba’’ olduğu hakikatini gösterir.

Hoca bir gün konakladığı ahşap bina bir Han’ın ağaçlarının çürüyüp bel verdiğini görür. Hancıyı çağırıp ağaçların vaziyetini gösterir. Bir usta getirerek tamir etmesini öğütler. Hancı der; ‘’Hoca, sen bilmiyor musun? Her canlı lisanı  hal ile Allah’ı zikrederler.’’ Hoca cevap verir;

-‘’Evet, biliyorum da, zikir halinde iken bu ağaçlar cezbeye gelip secdeye kapanmasından korkuyorum’’ der. Böylece, tedbir- tevekkül ilişkisine dikkat çeker.

Nasreddin Hoca salt bir mizah ustası olmayıp çok yönlü bir âlimdir. Hocamızın bu özelliklerini dikkate alarak o’nu tüm yönleriyle ve hayırla yâd etmek gerekir. Her geçen yıl hocanın daha iyi anılıp anlaşılacağına inanıyorum.

Abdullah YADİGAR- 07/07/2015

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KATMAK İÇİN TIKLAYIN