Neşet Ertaş kimdir

Dünyanın yalan olduğunu içli içli anlatan, türküleriyle kalbimize köprü kurmuş halk ozanı, Neşet Ertaş’ın hayat hikayesidir.

Neşet Ertaş kimdir

Neşet, göçebe yaşadığı çocukluğunun gölgesini hep üzerinde hissederek büyüdü. Ama daha büyük bir gölgesi vardı onun, babası Muharrem Ertaş.

Neşet, kardeşlerinden ayrı bağlıydı babasına. Ruhunun onun ruhuna eş olduğuna inanıyordu. Bir gün “Neşet Ertaş” olacaksa, babasının dağ gibi gölgesi hep üzerinde olmalıydı.

Bir gün Neşet Ertaş olacak, cahilliğini, dünyanın derdine kanışını, bizimle aynı hayatı paylaştığını türküleriyle anlatacaktı. “Kadınlar insandır, biz insanoğlu” diyebilmenin erdemini yaşayacaktı…

Çocukluğu

Neşet, 1938’de Kırşehir Çiçekdağı ilçesine bağlı olan Kırtıllar köyünde 5 çocuğu olan Döne Hanım ve Muharrem Bey’in ikinci çocuğu olarak dünyaya geldi.

Babası Muharrem Bey saz ustasıydı. Neşet’in de kalbi ve ilgisi daha çocuk yaşlarından babasına dönüktü. Hatta yıllar sonra bir gün hepimizin tanıdığı ve sevdiği Neşet Ertaş olduğunda bu duygusunu şöyle dile getirecekti: “Babamla ben aynı ruhun insanlarıyız”. Gün gelecek, işte bu duygudan çıkmış türküleriyle Neşet, “Bozkırın tezenesi” olarak anılacaktı.

Babasının etkisiyle 5 – 6 yaşlarında bağlama ve keman çalmaya başladı. Bir zaman sonra çalışmak için gittikleri düğünlerde babasına keman çalarak eşlik ediyordu. Üstelik türküler söylemeye başladığında sesinin güzel olduğunu da fark etmişlerdi.

Aslında yerleşik düzenlerinin olduğu yer doğduğu Kırtıllı köyüydü. Ancak çocukluğunun ilk 8 yılı Kırşehir, Niğde, Nevşehir, Kırıkkale, Kayseri, Yozgat ve köylerini gezerek geçirdiler.  Buralarda iş kovalıyorlardı. Bu yüzden okula geç başladı ve sonrası da zaten bölük pörçüktü. Genel bir ifadeyle aslında Neşet okula gidemedi.

8 yaşından sonra ailesi İbikli köyüne yerleşti. Annesini de yine çocukken kaybetti. 12 yaşındaydı. Babası 5 çocukla kalakalmıştı. Üç aylık bebesi dayanamadı, öldü. Acısını bile yollarda, gizli saklı yaşadılar. Yozgat’ın Kırıksoku köyünden Arzu adında bir kadınla tekrar evlendi. Bir süre de bu köyde yaşadılar ve sonra Yerköy ilçesine yerleştiler.

Onun ölümü üzerine Muharrem Bey çocuklarını alarak köyüne yerleşti. Neşet, 14 yaşında çalışmak için köyünden çıkacak ve İstanbul yollarına düşene kadar çocuk yaşları burada geçecekti.

Neşet yıllar sonra, 6 Nisan 1996’da işte sazıyla şöyle anlatacaktı tüm çocukluğunu, aşkını, derdini:

“Bin dokuzyüz otuzsekiz cihana

Kırtıllar köyünde geldin dediler.

Babama Muharrem, anama Döne

Dediysen atayı bildin dediler.

Dizinde sızıydı anamın derdi,

Tokacı saz yaptı elime verdi,

Yeni bitirmiştim üç ile dördü,

Baban gibi sazcı oldun dediler.

O zaman babamdan öğrendim sazı

Engin gönül ile Hakk’a niyazı

O yaşımda yaktı bir ahu gözü

Mecnun gibi çölde kaldın dediler.

Zalım kader devranını dönderdi

Tuttu bizi İbikli’ye gönderdi

Babam saz çalarken bana zil verdi

Oynadım meydanda köçek dediler.

Anam Döne İbikli’de ölünce

Tam beş tane öksüz yetim kalınca

Beşimiz de perişan olunca

Babamgile buradan göçek dediler

Yürüdü göçümüz tefleğe doğru

Bu hali görenin yanıyor bağrı

Üç aylık çocuğun çekilmez kahrı

Bunlara bir ana bulun dediler.

Yozgat’ın Kırıksoku köyüne vardık

Bize ana yok mu diyerek sorduk

Adı Arzu dediler bir ana bulduk

İşte bu anadır buldun dediler.

En küçük gardaşı kayıp eyledik

Onun için gizli gizli ağladık

Üstelik babamı asker eyledik

Yine öksüz yetim kaldın dediler.

Zalım kader tebdilimi şaşırttı

Heybe verdi dalımıza devşirtti i

Yardım etti Yerköy’üne göçürttü

Biraz da burada kalın dediler.

Yerköy’den Kırıkkale’ye geldik

Babam saz çalarken biz cümbüş aldık

Kırşehir’e varınca kemanı çaldık

Aferin arkadaş çaldın dediler.

Yarin aşkı ile arttı hep derdim

Babamı bir yere dünür gönderdim

Başlık çok istemişler haberin aldım

İstemiyor yarin seni dediler.

Kırşehir’de yedi sene kalınca

Düğün düzgün hepsi bize gelince

Burada herkese yer daralınca

Ankara’ya gider yolun dediler

Ankara’da (sünnetçi) Veysel Usta’yı buldum

Epeyce eğleştim evinde kaldım

Yüz lirayı verip bir yatak aldım

Etti isen böyle buldun dediler.

Bir ev kiraladım münasip yerde

Kaldı kavim gardaş hep Kırşehir’de

Bu aşk hançerini vurdu derinde

Çaresini bulmazsan öldün dediler.

Yarin aşkı ile döndüm şaşkına

Arada içerdim yarin aşkına

Canan acımaz mı garip dostuna

Bunu da içeriye alın dediler”

Köçeklikten saz ustalığına

Abdallarda 5 – 6 yaşına basmış erkek çocukları düğünlere götürülür, boş durmasın diye eline bir zil verilir ve evvela köçeklikle başlardı serüvenleri. Biraz daha yaş aldıklarında da kaşıklarla oynamaya başlatırlardı.

Yaşı artık 11 – 12’yi gören çocuklar yetenekleri varsa çalgılardan birini alır, devam ederdi. İşte çalamıyorsa, söyleyemiyorsa, başka hiçbirine yeteneği yoksa köçeklikle devam ederlerdi.

Neşet de böyle böyle başladı. Babası onun yeteneğini geç olmadan keşfedecekti. 6 yaşındayken zille başladı her şey. Hem köçeklik yaptı hem de zil çalıyordu. Babası saz çalıyordu. Neşet’in de gönlü sazdan yanaydı aslında ama babasının yanında o çalamazdı. Abisi kemandaydı, Neşet de cümbüşe tutuldu.

Bir gün babasıyla sessiz bir bakışmanın ardından bırakana kadar devam etti köçekliğe. Kırıkkale’de bir köye fasıla gittiler. Babası oynamasını teklif etti, Neşet de saygıyla kabul edip hazırlanmaya koyuldu. O sırada bir ses çalındı kulağına “Vah yazık, pek gençmiş”. Neşet, yine saygısını bozmadan zilleri babasının önüne koydu. Babası hiç karşı koymadı, ses etmedi; anladı. Oğlunu tanırdı. Zaten oğlunun düştüğü duruma o da çok içerlemişti.

Ama yine de vardıkları her köyde “Abdallar geldi, Abdallar gitti” diye bahsederlerdi onlardan. Haliyle yadırgamaz olmuşlardı. Bu topraklarda yaşayan her milleti sayarlar da en son “Cingan” derlerdi. İşte Abdallar, Cinganlar’dan bir önce gelirdi.

Neşet de yıllar sonra sazının sözü dinlendiğinde “Dertli Yoldaş” adını verdiği türküsünde şöyle anlatacaktı bu hali:

“Zengin isen ya Bey derler ya Paşa,

Fukara isen ya Abdal derler ya Cingan, haşa”

İstanbul yolları

İstanbul yolları çileli, İstanbul zorlu. Neşet, 14 yaşında sazını aldı, düştü yollara… Aç kaldı, yeri geldi karın tokluğuna çalıştı, gününü kurtardı. Ama bir iş de bulamıyordu. Bir gün yine öylece bir şeyler bulma umuduyla dolanırken “Şençalar Plak” diye bir tabela okudu. Elinde sazı içeri girdi.

O sırada içeride "Behiye Aksoy"un ilk plağı dinleniyordu. İçeriye giren genç delikanlı "Kadri Şençalar"ın dikkatini çekmişti. Sesini dinledi. Sesini de sazını da pek beğenmişti. Neşet’e hemen bir plak okuttu; sonra da Beyoğlu Saz’a götürüp ona program aldı. Böylece inceden bir sahne hayatı başladı.

İlk plak çalışmasını da yine Şençalar Plak’ta yaptı. 1957’de çıkan plak “Neden Garip Garip Ötersin Bülbül” adı ile babasına ait bir türküydü. Halk onu bir anda benimsemişti. Plağı, kaset ve konserler takip etti. Artık Anadolu’da dinlenen bir halk ozanıydı. Babası onun bir cevher olduğunu düşünürken yanılmamıştı belli ki.

Neşet, İstanbul’da iki yıl kaldı ve sonra Ankara’ya gitti. Burada bir gazinoda çalışmaya başladı. Hayatını birleştireceği o isimle de burada tanıştı; Leyla…

Neşet Ertaş evlendi

Neşet, ruhu yaşından evvel büyümüş bir çocuktu. Evcilik oynadığı kıza aşık olmuştu, ondan sonrasında da türkülerin etkisinden midir nedir hep aşık kaldı. Bir de babası vardı gözünün önünde en canlı örneği. Gittikleri her yerde aşık oldular. Göze yasak yoktu ya, bir güzel görüp kendilerince sevdalanıyorlardı; sonrası hep saz hep söz…

Bir atasözü haline gelmişti artık; “Kızı kendi haline bırakırsan ya davulcuya varır ya zurnacıya”. Neşet’e göre kızlarını istedikleriyle evlendirmek için onların önüne çekilmiş bir setti bu. Gençlerdi, gittikleri her köyde bir güzele aşık olurlardı; ama bir Abdal isen buna hakkın yoktu. Abdal dediğin kendi içinde evlenir, çoğalırdı. Diyemezlerdi ki, “Beni bırakın, gönlüm başkasında”

Neşet de diyemedi bir zamanlar gönlü aşka düştüğünde, ama evliliğin kurumuna saygısı vardı o ayrı. Neşet, gönlünde aşkı baki dolanıyordu. Ankara’da çalıştığı gazinoda tanıştı Leyla’yla. Evlenmek istedi.

Babası Muharrem Bey’in de rızası olmadı hiç. Kendilerinden olmayan bir kızla evlendiği için oğluna tepkiliydi. Leyla aslen Bolulu’ydu ve onun ailesi de Neşet’i kabullenememişti. Ama Neşet ve Leyla kimseye kulak asmayıp 1960’ta Ankara’da evlendiler.

Evliliklerinin ilk zamanları mutlulardı aslında. Bu evlilikten Döne ve Canan adında iki kızları ve bir de Hüseyin adında bir oğulları olmuştu.

Neşet askerliğini de evlilikleri sırasında yaptı. Leyla’nın ailesinin de gölgesi iyiden iyiye düşmüştü üstlerine. Daha fazla devam edemediler ve 1968’de ayrıldılar. İkisi de başka yollarda hayatlarına devam ettiler. Ama gönlü türkülerle coşan adam, yine aşkla bir başka yaşayacaktı tabii…

Bu arada Muharrem Bey de oğluna çok üzülmüştü ve ona sazıyla yanık yanık seslendi:

“Evvelde tutmadın Neşet sözümü

Öksüz koydun yavruları kuzunu

Almasaydın Boluların kızını

Son pişmanlık fayda vermez evladım.

Ben Neşet’im diyorsun o da der Leyla

Sebep oldu anası ayırdı böyle

Bir ben söyleyeyim Neşet bir de sen söyle

Atasözü muteberdir evladım

Tükettin ömrümü koymadın özümü

Atasözü tutmayan döver dizini.

Leyla çıkmış konsere takmış pozunu

Bu da bize bir zuldür evladım.

Temiz ruhlu hoş sohbetsin şöhretsin

Hakkın vardır evlenmeye evladım

Mevlam sebep olanları kahretsin

Aslı bozuk alma dedim evladım

Küsmedim Neşet’im kahrettim sana

Baban değil miydim sormadın bana?

Olan olmuş yavrum ne deyim sana

Sen aklını yitirmişsin evladım”

Neşet, babasından duyduğu bu sözlere içerlemişti. O da aldı sazını eline, cevabını verdi:

“Aşkı kimden aldın sevgiyi kimden?

Aslı bozuk deme gel şu insana

Soracak olursan eğer ki benden

Aslı bozuk deme gel şu insana.

Yazımızı felek yazdı Mevla’dan değil

Enin dediklerin a dost evladan değil

Her hata suç bende Leyla’da değil

Aslı bozuk deme gel şu insana.

Ulu arıyorsan analar ulu

Sevmişiz gönülden olmuşuz kulu

Analar insandır biz insanoğlu

Aslı bozuk deme gel şu insana.

Seni beni kim getirdi cihana

Her oğlu doğurmuştur bir ana

Senin fikrin başka dostluk bahane

Aslı bozuk deme gel şu insana”

Almanya yolları

Neşet, belki yaşadığı aşkın ayrılığının ardından belki de kendi tabiriyle işi gereği biraz fazla alkol alıyordu. Hatta onun deyimiyle almak zorunda kalıyordu. Tabii bu alkolün bir de etkisi olacaktı. 1977 – 1978 yıllarında etkisini parmaklarda uyuşuklukla başlayarak gösterdi. İlk olarak Hacettepe Hastanesi’nde tedavi gördü. Ancak sorunu çözülmemişti. Almanya’da yaşayan kardeşine bir mektup yazdı, derdini anlattı. O da Neşet’e bir davet mektubu gönderdi ve Almanya’ya gitti.

Türkiye’de derdini kimselere diyememişti ve parmaklarının hali hal değildi. Artık çalışamıyordu. Almanya’da kalma izni üç aydı. Başladığı tedavi de işe yaramıştı, daha uzun kalmalıydı. Doktoruna müzisyen olduğu söylendi. Profesyonel müzisyenlere tanınacak bir hak olduğuna dair duyumlar almıştı. Başvuruda bulundu ve Türkiye’deki konumu araştırıldı. Bir sanatçı olduğu teyit edildiğinde Alman Devleti Neşet’in müzisyen olarak ülkede kalmasına izin verdi. Almanya’da müzik yaparak parasını kazandı ve tedavisini de sürdürdü.

Bir süre sonra da çocukların eğitimi ve sanatı için kalmaya karar vermişti Almanya’da. Tedavi olayım dönerim düşüncesiyle aldığı izinle yıllarca kaldı burada. Türkiye yolları göründüğünde yıl 2000 olmuştu. İstanbul’da verdiği bir konserle ülkesine ve sahnesine geri döndü…

Tek Alevi türküsü

Neşet, Alevi olmasına rağmen “Hey erenler Hak aşkına kalkın semah edelim” diye bir tek türkü yaptı.

Oysaki Bektaşi’ydi. Onlar Cami’de imama, Cem’de de dedeye uyarlardı. Buralarda Hak için, dua için, ibadet için ozan deyişleri söylenirdi ve semah dönerlerdi. Sık sık “Allah Allah” diyerek deyişler dualandırılırdı.

İşte Neşet de semahı bir türkü gibi kabul ederek, "Allah Allah" denen yerde başka bir fikrin olmayacağını vurgulamak için söyledi bu semahı. Çünkü o "Ben de kendimce bir ozanım" diyordu.

Neşet Ertaş’a ödüller

Halk ozanına ilk anlamlı ödül dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’den geldi. Süleyman Demirel, Neşet Ertaş’a “Devlet Sanatçısı” ünvanını vermek istedi.

Elbette onur duymuştu Neşet Ertaş, ama kabul edemeyeceğini şu sözleriyle açıklamıştı: “Hepimiz bu devletin sanatçısıyız. Ayrıca bir devlet sanatçısı sıfatı bana ayrımcılık geliyor. Halkın sanatçısı olarak kalırsam benim için en büyük mutluluk bu. Şimdiye kadar devletten bir kuruş almadım. Bir tek TBMM tarafından üstün hizmet ödülünü kabul ettim. Onu da bu kültüre hizmet eden ecdadımız adına aldım”.

Bu davranışı halka daha da yakınlaştırdı onu. Adeta gönüllerindeki yer sağlamlaşmıştı. Daha sonra da UNESCO tarafından “Yaşayan İnsan Hazinesi” kabul edildi.

25 Nisan 2011’de de İTÜ Devlet Konservatuarı tarafından “Fahri Doktora” ünvanına layık görüldü. Ayrıca bununla yetinilmedi bağlamadaki tavrı ve türküleri ders olarak okutuldu.

Zeki Müren’e vefa

Zeki Müren, telifini ödeyip Aşık Ali İzzet’in “Mühür gözlüm” şiirini satın almıştı ve aranjmanını yapıp okumuştu.

Neşet Ertaş, bu şarkıyı ilk kez Zeki Müren’in filminde dinledi. Sazını aldı ve kendi deyimiyle “köylü yüreğinde ezgiledi” ve köy düğünlerinde söyledi. Zeki Müren bunu duymuştu. Bir gün son model bir araba gönderip Neşet Ertaş’ı İzmir Fuarı’na davet etti. Neşet Ertaş gitti ve orada bir ay boyunca çaldı şarkısını. Zeki Müren bir kez olsun telif hakları kendisine ait olan şarkıyı çalıp söylemesi konusunda tek söz etmedi.

Bir gün Zeki Müren gazino patronuyla otururken Neşet Ertaş’ı da davet etti. Yediler, içtiler, söylediler. Türküyü söylemeye ilk Zeki Müren başladı, Neşet Ertaş da yakaladığı yerden devam etti söylemeye. Zeki Müren türkü bittiğinde ayağa kalktı ve “Olmaz böyle ses” diyerek başını duvarlara vurdu. Neşet Ertaş, Zeki Müren’e hep saygı ve minnet duydu.

İzmir’de yaşadığı bu olayın etkisindeydi. Belki de kendisine verilmiş en mükemmel ödülün bu olduğunu hissediyordu. Çocukluğundan beri göçebe bir hayat yaşadıktan sonra sonunda İzmirli olmaya karar verdi. Ömrünün son 16 senesinde İzmir’den ev aldı. Son 3 yılında da İzmir’e yerleşti.

Bu yöndeki duygularını şu şiiriyle anlatmıştı:

“Gezdim tüm dünyayı gördüm

Güzel İzmir sana geldim.

Benim şirin güzel yurdum

Güzel İzmir sana geldim.

Güzelsin asil duruşlu

Medenisin hoşgörülü

Olduğun gibi içli dışlı

Güzel İzmir sana geldim.

Gönüllere ışık saçan

Unutamaz görüp geçen

Gariplere kucak açan

Güzel İzmir sana geldim.

Kimdir necidir sormayan

Kimseyi hakir görmeyen

İnsanlıktan ödün vermeyen

Güzel İzmir sana geldim.

Nice yıllar çok uzağım

Seni seviyor yüreğim

Güzel yurdum son durağım

Güzel İzmir sana geldim”.

Neşet Ertaş öldü

İzmir’de aldığı müstakil evinde yaşıyordu, Neşet Ertaş. Küçük bir bahçe de yapmıştı kendine; 11 – 12 çeşit meyve dalı dikmişti toprağına.

Bir de kanaryası vardı, Almanya’da bırakmıştı. Ama hep bir kanaryası olurdu, sesine ses olsun diye ve onu asla kafese kapatmazdı; kafesin kapısını hep açık tutardı.

Günlerini burada, toprağı kabul ettiği İzmir’de geçiriyordu. Prostat kanseri teşhisi konulmuştu Neşet Ertaş’a. 25 Eylül 2012’de İzmir’de tedavi gördüğü bir hastanede hayatını kaybetti. Naaşını Kırşehir Bağbaşı Mezarlığı’nda toprağa verdiler; babası Muharrem Ertaş’ın yanına.

Mezar taşında ise şöyle yazıyordu: “Sakin ol ha insanoğlu! İncitme canı, her can bir kalp, Hakk’a bağlı. İncitme canı, incitme”

Adı, Kırşehir’in caddelerinde, okullarında yaşatıldı. Hata babası ve kendisinin bir de anıtı yapıldı.

Onu her gün her an bir yerlerden kulağımıza çalınan sesiyle anıyoruz. Ama yine de bugün başka; bugün onun ölüm yıl dönümü…

Türkülerin yavaş yavaş unutulduğu, popüler kültürün her zerresiyle dört yanımızı sardığı günümüzde asla unutulmayacak bir isim, Neşet Ertaş. Çünkü yalandan yüzümüze gülen  dünyanın yaşanırlılığını başka kimse onun kadar içten anlatamaz gibi…

0
0
0
0
0
0
0
👍
👎
😍
😥
😱
😂
😡
Son Haberler
Aydın'da dehşet dakikalar! Hesap yüzünden çıkan kavgada, uzun namlulu silahlar çekildi!
Aydın'da dehşet dakikalar! Hesap yüzünden çıkan kavgada, uzun namlulu silahlar çekildi!
Erzincan'daki maden faciasında 1 işçinin daha cansız bedenine ulaşıldı!
Erzincan'daki maden faciasında 1 işçinin daha cansız bedenine ulaşıldı!
Canan Karatay'ı böyle hiç görmediniz! Yayınlanan gençlik fotoğrafları sosyal medyada olay oldu!
Canan Karatay'ı böyle hiç görmediniz! Yayınlanan gençlik fotoğrafları sosyal medyada olay oldu!
Son dakika! Rusya, Ukrayna'ya füze yağdırdı! Çok sayıda ölü ve yaralı var!
Son dakika! Rusya, Ukrayna'ya füze yağdırdı! Çok sayıda ölü ve yaralı var!
Çok Okunanlar
Meteoroloji uyardı! Sağnak yağmur geliyor! Hangi illerimizde yağmur var? Cuma günü hava nasıl olacak? Bugün hava nasıl?
Meteoroloji uyardı! Sağnak yağmur geliyor! Hangi illerimizde yağmur var? Cuma günü hava nasıl olacak? Bugün hava nasıl?
2 şartla dev destek! 70 bin TL destek başvurusu başladı
2 şartla dev destek! 70 bin TL destek başvurusu başladı
İsrail, İran'a yönelik havadan saldırı başlattı! İsrail'in İran'a saldırısının ardından Tahran'dan peş peşe açıklamalar geldi!
İsrail, İran'a yönelik havadan saldırı başlattı! İsrail'in İran'a saldırısının ardından Tahran'dan peş peşe açıklamalar geldi!
Polat çifti hakkında yeni gelişme! Dilan Polat ve Engin Polat'ın avukatı tahliye kararını açıkladı!
Polat çifti hakkında yeni gelişme! Dilan Polat ve Engin Polat'ın avukatı tahliye kararını açıkladı!
Yorumlananlar
Emekli maaşına iki yeni düzenleme geliyor! Hem zam gelecek, hem de taban aylıkları artacak, refah payı da masada
Emekli maaşına iki yeni düzenleme geliyor! Hem zam gelecek, hem de taban aylıkları artacak, refah payı da masada
Bakan Tunç duyurdu! Teleferik faciasında yeni gelişme! CHP'li başkan ve 5 kişi tutuklandı
Bakan Tunç duyurdu! Teleferik faciasında yeni gelişme! CHP'li başkan ve 5 kişi tutuklandı
CHP listelerinden seçime giren DEM Parti ilk defa İBB meclisinde temsil edilecek
CHP listelerinden seçime giren DEM Parti ilk defa İBB meclisinde temsil edilecek
Sıcak Haber: İran’dan İsrail’e misillime! Drone ve seyir füzeleri ile saldırıyor…
Sıcak Haber: İran’dan İsrail’e misillime! Drone ve seyir füzeleri ile saldırıyor…