Rahmet Ayı’na Veda Ederken

“Ancak sana kulluk ederiz ve ancak senden yardım dileriz.”(Fatiha:5)

Yazımızın girişinde naklettiğim Fatiha sûresinin ilgili ayeti, Kur’an’ın bize varoluş gayemizi hatırlatan en güzel ifadelerinden birisidir.

Bizatihi insan ömrünün kısalığını dikkate aldığımızda, bir aylık zamana sığan Rahmet Ayı’nın da süratle geçip gittiğini müşahede ediyoruz. İçinde bulunduğumuz virüs salgını sebebiyle istisnai şartlarda yaşamaya çalıştığımız bu yılki Ramazan Ayı, her şeye rağmen kendine mahsus muhteşemliği ile evlerimizi, gönüllerimizi ve bütün hayatımızı rahmetiyle kucaklamıştır. Az olan nimet her zaman kıymetli olduğu için, yılın bir aylık dönemi olan Ramazan, “on bir ayın sultanı” olarak nitelenmiştir. Süre olarak kısa, ancak muhtevası itibariyle sınırsız bir manevi kazancın kaynağı olan bu bereketli ay, kulluk sorumluluğunu yerine getiren insanlar açısından, Rabbine teslimiyet ve itaatle hareket etmesinin sonucu olarak, iç dünyasında hissettiği ferahlığın temel kaynağı olmuştur. Onu böyle bir ferahlığa götüren şey, sadece bilinen ibadetleri ifa etmenin değil, aynı zamanda sözü doğru söyleme, kazancı helalden elde etme, niyette samimi olma, infakta cömert davranma gayretinin tabii sonucudur.

Ramazan’ı bir nefsi terbiye fırsatı olarak telakki eden bizler, yukarıda sözünü ettiğimiz ve iyi bir Müslümandan beklenen ahlaki davranışları aslında bütün hayatımız boyunca ortaya koymak ve muhafaza etmek zorundayız. “Ancak sana kulluk ederiz” cümlesiyle bizden beklenen görevin bütün hayatımızı kuşatan bir sorumluluk olduğunu net olarak görebiliyoruz. Bu ilahi hatırlatmaya rağmen, Müslümanların büyük bir bölümünün bu sorumluluğu sadece Ramazan süresince taşımaları, Ramazan’dan sonra ise adeta, ibadete ve ahlaka ihtiyaçları yokmuş gibi bambaşka bir hayat tarzına geçmeleri yaşadığımız hayatın en büyük problemlerinden biri olmuştur. Bu durum, dünyası ve ahireti adına derdi olan iman sahipleri için hassasiyetle üzerinde düşünülmesi gereken bir alandır. Genellikle dünyadaki beklentilerimize ulaşamadığımız konusunda şikâyetçiyiz. Durum böyle olunca ahiretle ilgili hedefleri de gözden kaçırdığımızı idrak etmekte zorlanıyoruz. Halbuki İslam inancı, insanın ahiretini belirleyen neticeyi, dünyadaki imanın samimiyetine, ibadetin devamlılığına, ahlakın kemâlâtına, ferdi ve içtimai ilişkilerin disiplinine bağlamıştır.

Dünyada, Ramazan’ın hakkını veren Müslümanlara bahşedilen bayramın içinde saklı olan sevinci, ebedi bir sevince dönüştürmek için artık, “Rabbimizin katında en doğru din olan İslam’ı” (Âl-i İmran:19) iman, ibadet ve ahlak temelinde bir bütün olarak anlamak ve hayat boyunca uygulamakla mükellef olduğumuzu anlamamız gerekmektedir. Bu bütünlüğün kaybolduğu bir zeminde, dünya hayatının sıkıntılı geçmesi, ebedi hayatın da kaybedilme ihtimali göz önünde bulundurulmalıdır.

Ramazan’a veda edebiliriz, ancak onunla birlikte gelen güzelliklere veda etmek gibi bir lüksümüz yoktur. Böyle bir anlayış iman ve ibadetimizin samimiyetini zedelediği gibi, bizi ahlaki zaaflarımızın kuşattığı bir sonuca mahkûm edecektir.

Rabbimiz, bütün hayatımızı Ramazan gibi yaşamayı ve ebedi âlemde de sonsuz bayrama lâyık olabilmeyi lutfeylesin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KATMAK İÇİN TIKLAYIN