Abdullah Yadigar

Abdullah Yadigar

Veladeti Rasul (S.A.S.)

​Mevlid; Rasulullah’ın (s.a.s.) doğumuna, Rebiul-evvel ayının 12. Gecesidir ki buna Mevlid-i Nebi denir.

Kâinat’ın ve beşeriyet’in asırlardır yolunu gözlediği Peygamberler Peygamberinin doğum günüdür.
​Merhum A. Hamdi Akseki ‘‘İslam Dini’’ adlı eserinde şöyle demektedir; ‘’Her Müslüman kendi peygamberi hakkında biraz fazla bilgisi olması lazımdır. Peygamberimizin adı Muhammed’dir. Babasının adı Abdullah, anasının adı Âminedir. Meşhur rivayete göre, Arabi ay hesabiyle bundan bindörtyüz küsur sene evvel Rebiül-Evvel ayının onikinci Pazartesi gecesi sabaha karşı Mekke şehrinde doğmuş ve beşeriyetin ufuklarını nurları ile aydınlatmıştır. Miladi (571) inci yılı Nisan ayının yirminci Pazartesi gecesine tesadüf etmektedir. Kendisi dünyaya gelmezden iki ay evvel babası, dünyaya geldikten altı sene sonra da anası öldü. Peygamberimizin sütanası Halime namında bir kadındır.’’

​Pek çok Siyeri Nebi kaynaklarında da Peygamberimizin (s.a.s.) doğduğu gece meydana gelen bir takım mucizevî (olağanüstü) hadiseler şöyle sıralanmaktadır. Kisranın sarayındaki burçlar çatlamış, bin yıldan beri yanmakta olan ateşgedelerindeki (Mecusi mabedindeki) ateş sönmüştü. Ayrıca, doğumu anında orada bulunan kadınlar da bir takım harikuladeliklere şahit olmuşlardı.
​Dünyanın doğusunu ve batısını aydınlatan bir nur görüldü. Sâve Gölünün suları bir anda çekiliverdi. Asırlardır kupkuru olan Semave Vadisi, seller altında kaldı. Gökyüzünde onlarca yıldız kayıverdi. Kâbe’deki putların pek çoğu devrildi.

​Doğum ânı öncesi hane-i saadetleri nurla doldu. Yıldızlar evin üzerine dökülecekmiş gibi aktı. Seher vakti bir ara Âmine validemizin kulağına bir ses geldi. Korkudan eriyecek gibi oldu. Bu esnada bembeyaz bir kuş ansızın yanına geldi. Sonrada kanatlarıyla sırtını sıvazladı. Âmineden korku kayboldu. Kendisine ak bir kâse içinde şerbet sunuldu. İçer içmezde bir nur bulutu kendisini sardı. Tam o sırada mukaddes doğum gerçekleşti. O esnada ebesi Şifa Hatun gizemli bir ses işitti; ‘’Allah’ın rahmeti, Onun üzerine olsun!’’ diye.

​Hz. Âdem’den başlayıp intikal ederek gelen O Biricik Nur, artık vücut sahnesinde varlık bulmuştu. Peygamberimizin (s.a.s.) ‘’Allah’ın ilk yarattığı şey, benim nûrumdur.’’ Dediği kendi nûru, beden giymiş hale gelmişti. Her çocuk doğunca yere düşerken, o ise ellerini yere dayamış, önce secde edip sonra başını ve parmağını Sema’ya kaldırmıştı.

​Doğduğunda sünnetli ve göbek bağı kesilmiş vaziyetteydi. Sırtında, iki kürek kemiği arasında, kalbinin hizasında Peygamberlik Mührü-Hâtemi Nübüvvet vardı.

​Dedesi Abdülmuttalip, doğumdan yedi gün sonra Mekke de büyük bir ziyafet tertiplemiş ve çocuğa, Arapların o güne kadar kullanmadıkları bir isim olan Muhammed adını verdiğini ilan etmişti. Muhammed; övülen demekti. O’nu Allah (c.c.) övmüştü. Melekler, cinler ve insanlar da övecekti. Sonra O Nur Topunu alarak Kâbe’ye götürdü ve Allah’a; ‘’Bana bu temiz çocuğu ihsan eden Allah’a hamdolsun.’’ diyerek dua etti. Evvelki kutsal kitaplarda Peygamberimizin adı Ahmed olarak geçmiş Kur’an-ı Kerim’de ise Muhammed olarak yer almıştır ki, her ikisi de en güzel iki isimdir.​Hz. İbrahim’in duası, Hz. İsa’nın müjdesi ve Dedesi Abdülmuttalip ve Annesi Âminenin rüyası gerçekleşmiş oldu. Nitekim sevgili Peygamberimiz; ‘’Ben babam İbrahim’in duasına, kardeşim İsa’nın müjdesine ve annem Âmine’nin rüyasına erişmişimdir.’’ buyurmuştur.

​Hz. İbrahim (a.s.), oğlu İsmail ile Kâbe’yi bina ettikten sonra yapmış olduğu duanın bir yerinde; ‘’..Ya Rabbi! Bizim zürriyetimizden sana boyun eğen-itaat gösteren bir ümmet meydana getir. Ey Rabbimiz! Soyumuzdan meydana getireceğin Müslüman ümmet’e kendi içlerinden bir peygamber gönder ki, onlara senin âyetlerini okusun; kitabını öğretsin, günahlardan temizlesin..’’ diyordu.

​Hz. İsa (a.s.), kendisine inanan kişilere kendisinden sonra ‘’Ahmed’’ adını taşıyan son peygamber geleceğini ona bağlanıp inanılması gerektiğini bildiriyor ve tavsiye ediyordu.

​Annesi ise Peygamberimize hamile iken rüyasında kendisine; ‘’Sen insanların hayırlısına ve bu ümmetin Efendisine hamile oldun. Onu dünyaya getirdiğin zaman her hasetçinin şerrinden koruması için bir ve tek olana sığınırım, de. Sonra ona Ahmed veya Muhammed adını tak.’’ Denildiğini söylüyordu. Yine Peygamberimizin annesi, rüyasında doğu ile batı arasını aydınlatan bir nur’un kendisinden çıktığını gördüğünü; bu sayede Şam, Busra saray ve çarşılarını hatta Busra’daki develerin uzanan boyunlarını görmek mümkün olduğunu Efendimizin dedesine anlattı.

​Efendimiz Hazretlerinin doğum günü münasebetiyle üzerimize düşen en önemli vazife, Onu her yönüyle daha iyi anlamaya, insanlığa tebliğ ettiği esasları kavramaya çalışmak olmalıdır. Dinî ve ahlakî hayatımızın en büyük örnek şahsiyeti, hiç şüphe yok ki, sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)’dir. Âlemlere rahmet olarak gönderilen son peygamber, Hz. Muhammed (s.a.s.)’in örnek hayatı incelendiğinde; O’nun muhteşem özellikleri, açıkça görülür.

​Rasulullah (s.a.s.), kimsenin ayıbını yüzüne vurmaz, hoşlanmadığı ve yanlış gördüğü bir davranış olursa o davranışı yapanların kim olduğunu belirtmeden ve kimseyi kırmadan, yanlışları düzeltir; kimsenin sözünü kesmez, konuşması bitinceye kadar dinler, kimsenin gizli hallerini araştırmaz, kendini ilgilendirmeyen konularla meşgul olmazdı. Allah’a hürmetsizlik yapılmadıkça, kendisine karşı yapılan kötülükleri bağışlar, eline fırsat geçse de intikam almayı düşünmezdi. Zengin-fakir, efendi-köle, büyük-küçük ayrımı yapmadan insanları eşit tutardı.

​Rasulullah (s.a.s.) cömertti. İkram etmeyi çok severdi. Eline geçen hemen her şeyi muhtaçlara dağıtır, kimseyi eli boş çevirmezdi. Bütün işlerini tam bir düzen ve intizam içinde yapar, vaktini boşa geçirmezdi. O, bütün hayatı boyunca, bizlere Yüce Yaratıcı’ya iman edip O’nu içtenlikle sevmeyi, ona bağlanarak ibadetlerle hayatımızı anlamlı kılmayı, emaneti korumayı, insan haklarına uymayı, zayıf ve muhtaçlara yardım etmeyi, yetim ve kimsesiz çocuklara kol kanat germeyi, komşuluk ve akrabalık bağlarına riayet etmeyi, iyilikte yarışmayı, yararlı insan olmayı öğütlemiştir.

​Dürüstlükten ayrılmazdı. Verdiği sözü tutardı. Şakayla da olsa, asla yalan söylemezdi. Henüz peygamber olmadan Muhammed-ül Emin “güvenilen kişi” unvanını kazanmıştı. Bunun içindir ki, Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de;

’’Andolsun, Allah’ın Resûlünde sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için, güzel bir örnek vardır.’’(Ahzap Suresi Ayet:21.) buyurur. Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) de ’’Sizin en hayırlınız, ahlâken en güzel olanınızdır’’(Buhari),’’Ben ancak güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim’’ (Malik) buyurmuştur.

​Sevgili Peygamberimizin(s.a.v.) doğum yıldönümü "Mevlid-i Nebi" bize, sevdiklerimize, milletimize, İslam âlemine ve tüm insanlığa hayırlara vesile olmasını dilerim.

​​​​​ Abdullah YADİGAR 26/09/2023

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KATMAK İÇİN TIKLAYIN